20 Ocak 2011

Makaron Benzeri Pastalar

İyi geceler herkese :)

Geçen gece malesef makaron benzeri kremalı pastalarımı yapmaya geçemeden uyuyakalmışım :( Birgün gecikmeli de olsa en sonunda görür görmez muhakkak denemeliyim diye düşündüğüm bu tarifi az evvel başarıyla denemiş bulunuyorum :)

Tarife internette değişik tarifler
ararken şimdi gerçekten ismini hatırlayamadığım bir sitede buldum. Resmini ilk gördüğümde aklıma fransadaki makaronlar geldi. Oradaki günlerimi düş
ünüp özlediğimi farkederek; makaron da olmasa, en azından onu bu şekliyle anımsatan bu minik pastaları yapma
ya karar verdim :) Bence iyi de etmişim. Şu anda önümde pastalarım, televizyon karşısında günün tüm yorgunluğunu uzandığım kanepede çıkartıyorum.

Dün yapmış olduğum yemekler hala dolabımda varlığını sürdürdüğü için bu akşam yemek yapma derdim yoktu. O yüzden keyifle, yavaş yavaş tüm malzemelerimi çıkardım. Derince bir kaba yarım bardak ılık suyu, 1 su bardağı sütü, 1 tatlı kaşığı tuzu, 1 çay bardağı şekeri ve 2 tatlı kaşığı kuru mayayı karıştırdım. Evde mayam yoktu; ben de dün akşam nazikçe kapımı çalıp beni eski komşuluklara götüren karşı komşumdan 1 paket kuru maya ödünç aldım. Bu karışımı 1 saat beklettim; mayalanması gerekiyordu karışımımın kendi kendine. 1 saat sonra bu sulu karışıma 1 kg kadar un, 125 gr margarin ve 3 yumurtayı ekledim. Başladım yoğurmaya. 1kg unun hepsini aynı anda koymadım karışıma; karışıma azar azar kıvamını kontrol ede ede ekledim unu. Bu şekilde hamurunuzun kıvamı tamamen ellerinizde oluyor. Süprizle karşılaşmamış oluyorsunuz. Hamurum kıvamını aldıktan sonra bir müddet (nasıl desem sanıyorum bir 15dakika kadar) hamurumu kendi haline dinlenmeye bıraktım.

Sonrasında hamurumu masamın üzerinde 1 parmak kalınlığında olacak şekilde açtım. Hamurumuzun çok ince olmaması lazım çünkü pişerken şişmeleri gerekiyor ki soğuduktan sonra ortadan ikiye kesilmeleri kolay olsun. Bu şekilde açtığım hamurdan su bardağının ağzını kullanarak yuvarlaklar çıkardım ve yağladığım tepsiye bu minik yuvarlakları dizdim.

Dizdiğiniz yuvarlakları bir yarım saat kırkbeş dakika kadar bekletmeniz gerekiyor ki hamur yuvarlaklarımız burada kendi hallerinde mayalansınlar :) Bunu denerken şunu gördüm ki 40-45 dakika kadar beklettiğ
im yuvarlaklarım daha güzel kapardılar pişerken :)

Sonra beklettiğimiz yuvarlakları 200 derecede kızgın fırına sürüyoruz. Burada da yine dakika veremiyorum çünkü üzerlerinin kızarmasını beklemeniz gerekiyor. Ama sanıyorum bir 15 dakika yeterli olacaktır; gidip gelip bakmanız da fayda var :)

Yuvarlaklarımız pişince fırından alıp dışarıda soğuyana kadar bekliyoruz. Bu arada bir kenarda içinin kremasını yapabiliriz. Ben hazır kremalardan kullandım; malum çalışan kadının hazır malzeme kullanmaya olan yatkınlığı bu :) Soğuyan yuvarlakları ortalarından ikiye böldüm ve aralara krema sıkarak bunları minik sandwiçlere dönü
ştürdüm. Krema sıkmak için özel bir poşetim yoktu dolayısıyla bu işlem için uzun süredir kullanmadığım fırın poşetlerimden birini kullandım. En sonunda da, içi kremalı bu minik pastaların üzerine pudra şekeri serptim. Ve evet enfes birşey oldu :)

Makaron olmadı ama gözümde makarona benzer minik bir pasta oldu :) Makaron tarifi bulana kadar bu minik pastaların bana eşlik etmesi muhteşem bir duygu :)

Şimdi yatağa gidip huzurlu bir uykuya dalmadan önce ismini hatırlamadığım ama bu tarifi bizimle internette paylaşan o gizli kahramana teşekkür eder, bu tarifi sizlerin de denemesini dehşetle tavsiye edip iyi geceler dilerim :)

19 Ocak 2011

TAZECİK FASULYE YANINA BULGUR

İşte akşam oldu...Beklenen an diyeceksiniz :) Evet evet beklenen an geldi...İş yerinden hızır gibi fırladım, koşa koşa eve geldim elimde poşetlerle. Bu akşamın beklenen tariflerine geçmeden önce her çalışan kadın gibi alelacele mutfağa girip birkaç saat sonra eve gelecek koca bebeğimizin karnını doyurmak gerekiyordu :) Onun için bir hışımla mutfağa attım kendimi.
Alışveriş yaparken gözüme pek de çıtır gözüken fasulyeleri torbasından çıkarıp bir güzel yıkadım. Fasulyeyi 1 kg kadar aldım; yapmışken bol bol olsun diye. Fasulyelerin kıymıklarını tek tek aldım, kıymıkları alınmış her bir fasulyeyi de ortadan ikiye bölerek derince bir kabın içerisinde topladım. Sonra hepsini bir kez daha sudan geçirdim; bir kenara ayırdım. Yemeği yapacağım tencereye bolca zeytinyağı gezdirdim (3-4 yemek kaşığı). İnce ince doğradığım soğanları kavurmaya başladım hafift
en. Soğanlar hafif pembe bir renk alınca üzerlerine fasulyelerimi ekledim. Fasulye ve soğanları beraber kavurmaya başladım. Ben kendimce fasulyelerin yeteri kadar kavrulup kavrulmadığını değişen renklerinden anlıyorum :) Fasulyelerim ilk aldığım hafif açık yeşil renginden kavruldukça koyu bir yeşile bürünüyorlar. İşte tam da bu zaman fasulyelerin kıvamına geldiklerini anlıyorum. Bu da benden size minik bir tüyo :) Sonra fasulyelerin üzerine 2 yemek kaşığı kadar biber salçasını veeeee Ege'nin eşsiz zeytinyağlıların vazgeçilmezi şekeri de 1 çay kaşığını geçmeyecek şekilde (1 küp şeker de olabilir) ekliyorum. Salça her bir taneyle özdeşleşene kadar tüm bu karışımı harmanlamaya devam ediyorum. Sonra fasulyelerimin üzerini birkaç parmak geçecek şekilde kaynar su ekliyorum karışıma. Su ile beraber de göz kararı tuzumu koyuyorum ve tencerenin kapağını kapatıp kendi kendine kaynamaya bırakıyorum yemeğimi.

Tam yemek pişene kadar birazcık oturayım, dinleneyim diyordum ki fasulyenin çok yalnız kalacağını hissettim masada kendi kendime :) Bir de yanına afiyetle domatesli bulgur pilavı yapayım diye ayaklandım ki zil çaldı. Karşı komşummuş gelen limonu bitmiş limon rica etti :) Aklıma eski komşuluklar geldi bir an. İzmir'deki eski evimiz geldi. Çekinmeden, yüzümüz kızarmadan, akrabamızdan birşey ister gibi, bazen tuz bazen limon istemek için kapısına dayandığımız komşularımızı hatırladım. Komşum gittikten sonra geri mutfağa yollandım hemen.

Hemen balkondan orta boy bir soğan kaptım, içeri girdim. Dışarısı buz kesmişti. Bulguru çok fazla yapmayayım dedim. İki kişilik hazırladım yemeği; ölçüler de iki kişilik oldu dolayısıyla :) İnce doğradığım soğanları bir yemek kaşığı biber salçası ve iki kaşık zeytinyağı ile beraber kavurmaya başladım. Soğanlar yumuşayınca, kabuklarını soyup küp küp doğradığım domatesleri de ekledim. Domatesleri biraz büyük küpler şeklinde doğrayabilirsiniz. Bu şekilde bulgurunuzun görselliğini arttırmış olursunuz :) Domates özü itibariyle çok çabuk yumuşadığından bir iki dakika çevirmeniz yeterli olacaktır. Bu karışımın üzerine 1 su bardağı bulguru ekleyip üzerine 1 su bardağı kaynar suyu da koyduktan sonra bulgur suyunu çekene kadar pişiriyoruz. Ama ben buna ek olarak 1 su bardağı kaynar suyu bulgur çekmesine yakın bulgurun kıvamına bakıyorum ve her seferinde görüyorum ki 1 su bardağı kaynar su daha eklemem gerekiyor bulgurların layıkıyla pişmesi için :) Size de tavsiyem ilk seferde 2 su bardağı kaynar suyu boca etmek yerine birer birer yukarıda anlattığım şekilde yapmanızdır. Bulgurlar suyunu çekmeye yakın tüm malzemeleri karıştırın ki pilavımızın dibi tutmasın :)

Sonra da sofranızı bir geceliğine kaçamak yaparak televizyonun karşısına kurup afiyetle tazecik fasulyenizle bulgurunuzun tadını çıkartın :) Resimler bu aceleden biraz yamuk çıkmış olabilir affola :)

Bu arada makaronlara benzeyen kurabiyelerimizi yapmaya da az sonra başlayacağım :) Biraz dinleneyim ama değil mi :)

Keyifli Geceler :)

AKŞAM DENEMELERİ

Hepinize merhaba,

Dün akşamı kendime ve dinlenmeye ayırdım ama inanın bana tüm gece boyunca siteye hangi tarifleri eklesem diye düşünüp durdum. Bu durumda pek dinlendim denemez tabi ama keyifli düşüncelerdi itiraf etmem gerekirse :)

Eşimin bu yeni merakım ve uğraşım için yaptığı son yorum ise "Çok bol vaktin var herhalde canım :)" şeklinde oldu ama inatla da yapılan her denemenin keyfini sonuna kadar sürüyor :) İçimde aylarca içten içe alevlenen ve aniden patlayan bu tarif paylaşma dürtüsünde ise kendi çapımda yaptığım herşeyi çok beğenmemin etkisi büyük :) Biraz bencilce olacak biliyorum ama ne yapayım elimde değil. Salata bile yapsam en basitinden sanki bir şaheser yaratmışım gibi bakıyorum önümde duran tabağa. Sanıyorum bu engellenemez bir dürtü, bir yemek aşkı oldu bende. Ve tüm bunlara yemek yeme işini bir hobi olarak görmemi de eklersek ortaya bu sonuç çıkıyor. Bazen sadece gurme-turizmi yaparak yaşadığımızı düşünüyorum ki en şanslı olduğumuz nokta etrafımızda bizim gibi arkadaşlarımızın olması. Gurme Turizmi ile ilgili de ayrı bir kategori oluşturup orada da sizinle deneyimlerimizi paylaşıyor olacağım zaten :) Çok Yakında.... :)

Neyse dün akşam üzerinde epeyce düşündükten sonra öncelikle bu akşam için uzun zamandır yapmayı planladığım ama bir türlü cesaret edemediğim şeker hamurunu denemeye karar verdim. Açıkçası yurtdışı ve yurtiçi bir takım kaynaklardan harmanladığım bir tarif var elimde. Bakalım sonucu nasıl olacak; ben de çok heyecanlıyım. İkincisi ise yabancı bir sitede gördüğüm fransızların ünlü makaronuna benzeyen kurabiye tarifi; ve okuduğumda o kadar kolay olduğunu gördüm ki siz de bu akşam okurken farkedeceksiniz eminim.

Sizler de bu sırada bir tarif paylaşmak isterseniz veya bir tarife ihtiyacınız olursa ya da en basitinden bir mutfak maceranızı paylaşmak isterseniz bana küçücük bir yorum yazmanız yeterli olur :) Blog umuzun ana teması "Ne pişirsem Derdine Son" olduğu için seve seve ihtiyacınız olan tüm tarifleri, bütün görsellikleriyle sizlerle paylaşıyor olurum...

Hadi bakalım; akşama şurada ne kaldı :)

Görüşmek dileğiyle....

18 Ocak 2011

SARMA GÜNÜMÜZ

Arkadaşlarla her yıl düzenli olarak yapmamız gerektiğine inandığımız sarma günümüzün çıkış noktası; benim 2009 yılındaki doğumgünümün ertesi günü başlayan olaylar zincirine denk gelmişti. Yurtta oda arkadaşım, Ataşehir'de ev arkadaşım ve zaman zaman kendisini bir sinir krizinden diğerine sürüklediğim beş parmağımı geçmeyen dostlarımdan biri olan Nihan ile Nişantaşında çok keyifli ve naif bir kutlama sonrasında arabamıza atlayıp evimize dönmüştük. Yemek yediğimiz yer ile arabamız arasında geçen yolculuk boyunca domuz gribini kapmış olduğumuzu, ertesi gün Nihan'ın başında hastanede yatarken keşfettik. Dehşete düşmemle kendimi yatakta bulmam bir oldu. Nihan'ın annesi İlkin teyze yardımımıza koştu ama kadıncağız bu kadar yorulmadı herhalde hayatında :) Neyse konunun bundan sonrası bir başka blogun konusu olabilir :); ben tarifime geçiyorum.

İşte o günden sonra yatakta yatmaktan sıkılan ruhumu bir an olsun hareketlendirmek ve sarma aşermesi yaşayan midemi rahatlatmak adına İlkin teyze ile beraber mutfağa girdik.

Öncelikle, yaprakları taze salamura yapılmış olarak bulabiliyorsanız mükemmel olur derim ama bulamazsanız da sorun değil biz marketten vakumlanmış poşetler içerisinde salamura edilmiş yapraklardan aldık sonuç şahane oldu:)

Derin bir kap içerisine kaynar suyu boca edin ve bu kaynar suyun içerisine yapraklarınızı (350gr kadar) atın. Suya göz kararı tuz da ekleyebilirsiniz. Yaprakları nazikçe, yırtmadan, hafif hafif kaynar suya bulayın. Bir beş dakika bu işlemi yaptıktan sonra yapraklarınızı sularını nazikçe sıkarak kenara ayırın ve teker teker açın.

Bir başka kap içerisine, 1 adet ince ince doğranmış kuru soğanı, 250 gr kadar kıymayı, 1 su bardağı pirinci (pirinci yıkamanız ve mümkünse birkaç dakika sıcak suda tutmanız kıvamına yardımcı olacaktır), 1 çay bardağından göz kararı ile çok az fazla sıvı yağı ve 1 tatlı kaşığı domates salçası + 2,5 tatlı kaşığı biber salçasını (biz ailecek biber salçasına hayran olduğumuz için ölçüyü bu şekilde kullanıyorum ama siz dilerseniz 2 kaşık domates+2 kaşık biber olarak da ölçüyü ayarlayabilirsiniz) üst üste ekleyin. Karışıma bir de göz kararı, damak zevkinize göre tuz ve karabiber koyun. Bu karışımı iyice harmanlayın ve yaprakları sarmaya başlayın.

Bu aşamada püf nokası, yaprakları çok fazla doldurmamanızdır. Bunun için de, bu işlem sırasında, bir çay kaşığı yardımı ile yaprağın boyutuna göre koyacağınız içi ayarlayabilirsiniz.

Yapraklar ince ince sarılıp tencereye dizilir. Bu aşamada da yaprakların tencere dibine yapışmasını engellemek amacıyla kırılan ya da yırtılan yapraklardan tencere dibine bir halı yapılıp sardığınız yapraklar bunun üzerinde dizilebilir.

Tencereye yapraklarımızı dizdikten sonra bir başka yerde 1 kaşık domates salçası ve 1 kaşık biber salçası ile yarım litre kaynar suyu karıştırırak elde edeceğiniz sosu yaprakların üzerine dökün ve ocağınızı orta ateşe alın. 35-40 dakika boyunca bu şekilde sarmalar pişsin. Genelde saatlerle ve beklemelerle aram pek iyi değildir; onun için ben başında bekleyip sürekli gözetlemeyi tercih ederim :)

Annem genelde sarmalar pişerken üzerlerine bir tabağı kapak gibi kapattığını söylüyor; bu da yaprakların dağılmaması için bir püf noktası sanıyorum.

Yapraklar piştikten sonra, hepimiz, nefis sarmısaklı yoğurt eşliğinde Sarma Günümüzün açılışını yapmaya hazırdık. Çok hastaydık ama inanın bana bu festival çok iyi gelmişti.

Emeği geçen herkese teşekkür ederek, Afiyetler Olsun diliyorum efendim hepinize :)

Tarçınlı Yeniyıl Kurabiyesi

Yeniyıla birkaç gün kala, hem iş yerinde hem de evde bizi bir telaş aldı ki sormayın. Geçen sene başka bir arkadaşımızın evinde karşıladığımız yeniyılı bu yıl da bizde karşılamaya karar verince mutfağımın tam anlamıyla altı üstüne geliverdi :)
Bu sırada iş yerinde kendi aramızda yapacağımız yeniyıl kutlaması için de arkadaşlarıma verdiğim kurabiye sözü de beni hafiften sıkıştırmaya başlamıştı. İşin enteresan yanı da ben kurabiye yapmayı bilmiyordum.
Hem internetten alınan bilgiler, hem de çok yakın arkadaşlarımın annelerine edilen birkaç telefon sonucunda hem kolay hem de eğlenceli bir tarif ortaya çıktı.
Öncelikle 250 gr margarini ve 2 yumurtayı, oda sıcaklığında, ben diğer malzemeleri hazırlarken, çıkartıp beklettim. Bu sırada alışveriş poşetlerimden 1 paket kabartma tozumu, unumu, tarçınımı, buğday nişastamı (mısır nişastası da olabilirmiş bunu sonradan öğrendim) ve 1 paket vanilyamı tezgahımın üzerine dizdim.

Derince bir kabın içerisinde margarini, yumurtayı, kabartma tozunu, 1 çay kaşığı tarçını, 1 çay bardağı nişastayı, 1,5 su bardağı unu ve 1 paket vanilyayı koydum ve elimle yoğurmaya başladım. Hamuru elle yoğurmanın bir tür rehabilitasyon olduğuna inandığım için hamur yoğurmak söz konusu olduğunda makina kullanmaya sonuna kadar karşıyım :)

Bu karışımın kulak memesi kıvamında olması gerekiyor; ve bu kıvama gelebilmek için gerekiyorsa aldığı kadar un ekleyerek yoğurmaya devam edebilirsiniz.

Hamurumuz hazırlandıktan sonra düz bir masa ya da tezgah üzerine çok hafif buğday nişastamdan serptim ve hamuru açmaya başladım. Bu işlem sırasında nişasta hamurunuzun yüzeye yapışmamasını sağlıyor.

Hamuru açarken dikkat etmeniz gereken konu ise açılan hamurun çok ince olmaması eğer çok ince olursa kurabiyeler yanıyor :) tecrübe ile tesbit edilmiştir :) Açtığınız hamurun kalınlığı 2cm kadar olmalıdır. Sonrasında piyasada ve hemen hemen tüm marketlerde bulabileceğiniz kalıplarla açtığımız hamurdan kurabiyeleri alıyoruz.

Öteki tarafta, fırınımız 170 derecede ısınıyor ve fırın tepsimizin üzerine güzelce yağlıyoruz. Benim o an için evimde yağlı kağıdım yoktu ve malesef aceleden alışverişte almayı unutmuştum onun için tepsiyi yağlama yolunu seçtim. Ancak evinizde yağlı kağıt varsa bunu tepsiye sererek de kurabiyeleri dizmek için uygun bir ortam hazırlamış olursunuz.

Kurabiyelerimi tepsiye dizdikten sonra hepsini fırına verdim. Üzerleri pembe pembe olmaya başlayınca ise fırını kapattım ve fırının sıcaklığında bir müddet daha kurabiyeleri muhafaza ettim. Kurabiyeler ortalama 15 dakika içerisinde pembeleşiyor ve pişmiş oluyor. Ortalama bir 5 dakika da fırının sıcağında beklettiğim kurabiyelerimi dışarı çıkartıp soğumaları için beklettim.

Kurabiyeler bu şekliyle hazır bir halde misafirlerinize sunulmak için zaten mükemmeller ama siz biraz daha görsellik isterseniz bunları süsleyedebilirsiniz.

Benim açıkçası üzerlerine şeker hamuru yapmak veya glazür hazırlamak için vaktim yoktu. Ve kolay yol olan, yine marketlerden temin edebileceğiniz, hazır, tüp glazürleri tercih ettim :)

Bunları soğuyan kurabiyelerin üzerine dilediğiniz şekilleri vermek için kullanabilirsiniz. Bir daha ki denememde aynı kurabiyeleri şeker hamuru ile de yapmayı planlıyorum. O güne kadar bu eğlenceli kurabiyelerin keyfini sürmeniz dileğiyle......:)

17 Ocak 2011

MUHTEŞEM FİRİK

Benim depreşip duran pırasa aşkımı umarsızca bastırmama ve işin kötüsü elimin tersiyle itip görmemizlikten gelmeme sebep olanlardan birisi de firiktir :)
Firik, kayınvalidemden öğrendiğim üzere buğday başağından elde edilen bir tahıl çeşidi. Buğday başaklarının henüz tam olgunlaşmamışken kesilip kabuklarının yakılarak tanelerin ayıklanması sureti ile elde ediliyor. Bu nedenle, pişirirken hafif bir yanık kokusu ve tadı oluyor ama kesinlikle ayrı bir tat bırakıyor insanın damağında. Tabi bu eşsiz lezzetlere alışan benim nankör damağım da pırasasını elinin tersiyle ittiriveriyor :)
Firik'i sanıyorum İstanbul'da sadece Antep pazarlarında bulabilirsiniz kolaylıkla ya da benimle irtibata geçerseniz ben de size yöresinden tazecik sağlayabilirim :)
Firik'i temin ettiğimize göre hemen geçiyorum yapılışına. Öncelikle firik yukarıda kısacık anlattığım toplanma ve elde edilme şekli itibariyle oldukça taşlı bir tahıldır. Dolayısıyla, pişirmeye geçmeden önce taşlarının iyice ayıklanması gerekir :) Eee ne demişler her güzelin bir eziyeti vardır.
Ben size 5-6 kişilik bir tarif vereceğim ama dilerseniz malzemeleri yarıya indirerek de iki kişilik şahane bir lezzete sahip olabilirsiniz, hem de birazdan göreceğiniz gibi çok çok çok kısa bir sürede.
250 gr. kadar ufak kuşbaşı doğranmış etler tencereye konur. Ufak diyorsam inanın gerçekten ufak olması gerekiyor. Etlerin üzerine hafiften zeytinyağı gezdirilir ve et kavrulur. Kavurma esnasında etin suyunu salması, sonrasında saldığı suyu çekmesi beklenir. Suyunu çekince ince doğranmış kuru soğanlar etin üzerine eklenir ve etlerle beraber yumuşayıncaya kadar karıştırılarak kavrulur. Bu karışıma 1 yemek kaşığı domates salçası ve 1 yemek kaşığı biber salçası ilave edilir; ortalama 2-3 dakika malzemeler birbirleriyle kavrulur.
Etler ve soğanlar kavurulduktan sonra malzemelerin üzerine 5 su bardağı kaynar su ilave edilir. Göz kararı tuzunuzu eklersiniz ve etler yumuşacık olana kadar pişirirsiniz. Bu arada suyunun çok çekmemesi lazım; ki zaten etler ortalama 5-6 dakikada yumuşak bir kıvama geliyor. (Daha yumuşak olmasını dilerseniz yine kaynar su ilavesi yaparak pişirme süresini uzatabilirsiniz. Bunu yaparken tuz takviyenizi de yapmayı unutmayın.)
Kaynar su içerisinde pişerek yumuşayan etlerin üzerine 2 su bardağı firik ve 1 su bardağı bulgur ilave edilir. Bunların hepsi firik ve bulgur suyunu çekene kadar (ortalama 30 dakika) pişiririlir.
Dibinin hemen tutmaması ve suyunun azalmaması için gidip gelip karıştırmanızı öneririm çünkü firik pilavında çok az da olsa su kalmalıdır; suyu tamamen çektirmemeye veya çorba ya da sulu yemek gibi bırakmamaya özen gösterin. Resimdeki gibi bir kıvam tam da olması gereken kıvamdır.
Pişen karışıma göz kararı ve damak zevkinizce karabiber ve pul biber de ilave ederek bu muhteşem lezzeti doruğa taşıyabilirsiniz :)
Firik'in yanına ne gider, ne yapalım gibi sorular dönüyor aklınızda, duyuyorum :) Firik'in yanına yapmanız gereken şöyle güzel, nar ekşili bir salata, buz gibi bir ayran ve yanına da turşudur :) Keyifli Lezzetler...

PIRASA BİR ŞÖLENDİR



Ne zaman ne yapsam ne pişirsem diye düşünsem aklıma ilk gelen Pırasa oluyor...Nedenleri niçinleri üzerinde çokça düşünmedim ama biliyorum ki bazı yemekler bazı insanlar için yaratılmıştır ve o yemekler sadece o insanları anlatır. Benim hikayemi anlatan da Pırasa oldu.
Onun içindir ki ne zaman içim yemek yapma şevkiyle tutuşsa ve kendimi mutfakta bulsam ellerim hep pırasayı arar.
Eşimin beraberinde getirdiği doğu damak tadı ve seçiciliği ile mutfağım ve hemen hemen her şeyi yiyebilen damak zevkim birleşince pırasanın fazlaca gönlünü kırdığımızı farkedip onu yeniden mutfağımızla buluşturmak istedik. Çoğul konuştuğuma bakmayın :) eşim bu işin sadece isteme kısmında önemli bir rol oynadı :) Neyse yani işin özeti aylar süren ayrılığın neticesinde pırasa ile beraber evime, oradan da mutfağıma giren neşe, ocaktan yükselen kokularla beraber doruğa ulaştı.
Evimde soğan yoktu o yüzden direk havuçları çok az bir zeytinyağında kavurmaya başladım. Soğansız da gayet hoş bir tat oluyor ama soğan severler için soğanı havuçtan evvel sadece yumuşayana kadar çevirmelerini öneririm. Daha fazla çevirmeniz, eklenen her malzemeyle soğanın daha çok kavrulması ve kuruyup gitmesi demek oluyor.
Bu aşamayı da geçtikten sonra, havuçların üzerine pırasalarımızı ekliyoruz ve pırasalar da yumuşayana kadar havuçlarla beraber tencerede çeviriyoruz. Bu işlem sonrasında bir kenarda yıkadığımız ve sıcak suda tüm işlemler süresince beklettiğimiz bir avuç kadar pirinci karışımın içerisine ekliyoruz.
Pirinçleri de diğer malzemelerle harmanlıyor ortalama 5 dakika kadar malzemelerin hepsini çeviriyoruz. Bu sırada bir kenarda bir çay bardağına 1 yemek kaşığı unu, orta boy limonun yarısından çıkacak suyu, azıcık zeytinyağını ve sıcak içme suyunu koyarak güzel bir sos elde ediyoruz. Sosumuz kenarda beklerken birbirleri ile harmanlanan malzemelere küp küp doğradığımız, kabukları soyulmuş domatesleri de ekliyoruz.
Domatesler bildiğiniz gibi çok çabuk yumuşarlar bu yüzden hemen sularını saldıklarını ve yumuşadıklarını göreceksiniz. Çok beklemeden karışıma keyfinize keder biber salçası da ekleyebilirsiniz; eklemek isterseniz 1 yemek kaşığından biraz daha azı ideal olacaktır.
Tüm bunları beraber karıştırdıktan sonra malzemelerin üzerini kaplayacak kadar kaynar suyu tencereye ekliyoruz ve bu suya az evvel hazırlamış olduğumuz unlu-limonlu karışımı ilave ediyoruz. Bu şekilde tüm malzemeleri bir iki defa karıştırıyoruz ki birbirlerine harmanlansınlar :) Normalde bizim o taraflarda (Ege'de) zetyinyağlılara şeker de ilave edilir. Dilerseniz bir küp şekeri de suyuna ilave edip diğer malzemelerle pişme esnasında karıştırabilirsiniz ama malzemeler arasında şeker değeri görece yüksek olan havuç bulunduğundan ben açıkçası pırasaya eklemiyorum.
Bu şekilde yemeğim bir 20 dakika kadar kendi halinde kaynadı. Neredeyse size yazayım derken dibi tutuyordu ama şükür yakaladım :)
Gidip gelip malzemeleri, yumuşaklığını ve suyunu kontrol ederek yemeğinizin kıvamına ve olup olmadığına kendiniz karar verebilirsiniz. Örneğin ben pırasaları hafif diri sevdiğimden çok da yumuşak yumuşak yiyemiyorum bu yemeği.
Sonra pırasa şölenimi bir tabağa alarak süsledim; bir nevi onsuz geçen ayların özürünü dileyerek afiyetle mideme indirdim :) Size de bu şöleni kaçırmamanızı öneririm...Afiyetler Olsun efendim :)