7 Şubat 2013

Gastro-Turizmimizin İlk Durağı: Edirne


Biz henüz çekirdek bir aile değilken bile beraber gezip beraber eğlendiğimiz, birçok anıyı beraber paylaştığımız, sonra birer ikişer kendi çekirdek ailelerimize kavuştuğumuz çok yakın dostlarımızla Edirne'ye gitmek istedik bir haftasonu. Daha yolda giderken ne amaçla gittiğimiz ortadaydı çünkü kahvaltı bile etmeden çıkmıştık evden :) Dördümüzün de fikri ortaktı; "Birşey yemeyelim, Edirne'de yiyeceklerimize yer kalsın" :) Neyse bu şekilde yıllar önce bir kere uğradığım bu güzel memlekete, yolum bir kez daha düşüyordu.


Edirne'ye ilk girdiğimizde önce eski camiinin oralarda bir otoparka park ettik arabamızı. Bir müddet yolun ortasında tarihi eserleri gezip görmek fikri ile hemen en çabuğundan buranın o muhteşem tadlarına kavuşmak fikri arasında sıkışıp kaldık. Vakitle yarışıyorduk sanki; şimdi düşündükçe gülmekten kendimi alamıyorum :) Neyse o sırada bizim beylerin muhteşem zamanlaması ile tam da öğlen namaz vakti sınırlarına girdiğimiz bu güzel memleketin eşsiz camiinde Selimiye'de namazlarımızı kılıp, turumuzun tarih ile ilgili olan kısmını değerlendirmeye karar verdik. Selimiye Camii'nin o büyüleyici akustiği ve ambiyansı hayatınızda bir kere bile olsa yaşanmaya değer. Sonra dönüş yolunda, tarihe ayırdığımız bu küçücük zaman dilimi bize az gelmiş olacak ki, bu şehre bir kez de tarih için gelmemiz gerektiği düşüncesinde hem fikir olduk ama aynı sıralarda mide spazmı da geçirmekle meşguldük :) Neyse hemen sona atlamayayım.

Camiden çıktıktan sonra eski camiinin önünden aşağı doğru uzanan arnavut kaldırımlı yoldaki bedesten dürümcüsünde yarım ekmek tavuk döner yemeye karar verdik. Tavuk döner de ne, her yerde var deyip geçmeyin; muhakkak gitmelisiniz. Tavuğun o eşsiz yumuşaklığını yaşamadan Edirne'den dönmek olmaz :)

Bunu ufak bir aperatif olarak değerlendirmenizde fayda var diye düşünüyorum çünkü böyle bir seyahatin olmazsa olmazı ciğerci Aydın Usta'dır. Burada ömrünüzün en muhteşem ciğerini yiyeceksiniz.


Tüm bunların akabinde, midenizden beyninize giden sıkışma sinyalleri asabınızı bozmasın :) Şöyle Meriç Nehri'nin kenarına doğru uzanıp Karaağaç'ta Lozan Cafe'de bir türk kahvesi içtiniz mi çakı gibi olduğunuzu hissedeceksiniz :) Biz gittiğimizde sonbahardı ve neden bilmem nehrin ve kıyısının sonbahardaki görüntüsü vazgeçilmezdi.

Yediklerinizi biraz daha eritip arkadan geleceklere yer açmak adına çarşıya dönüp bir iki tur atmanızı önerebilirim. Bu sırada muhakkak Nurlu Gıda'yı sorun birilerine size göstersinler. Eeeee madem bunun ismi gastro-turizm, peynir ve yoğurt almadan Edirne'den dönmek olmaz :)

Velhasılı dönüş vakti yaklaştıkça midenizde yavaş yavaş açılan boşluğu doldurmak üzere son durağınız Köfteci Osman olsun. Böyle bir köfteyi daha önce hiçbir yerde yemediğinizi keşfedeceksiniz ki garnitürlerinin lezzeti de cabası. Masayı silip süpürmüştük tek bir kırıntı kalmamacasına :) Ama öyle köfteyi mideye yollamakla olmaz, kapanışı ağzınızda eriyip gidiveren Kemalpaşa tatlısı ya da Höşmerim ile yapmalısınız.

Biz bu yolculuğa çıkarken yanımıza tek birşey almayı hesabı katmamıştık, o da sodaydı. Dolayısıyla, arabada ufak mide spazmları yaşarken soda diye inlememek adına, tecrübelerimle sabit olarak, ben arabada birkaç şişe bulundurmanızı öneririm :)

Birgün yolunuzun muhakkak Edirne'ye düşmesi dileklerimle...Düşmese de bence hemen arkadaşlarınızla, ailenizle konuşun, günübirlik bir seyahatle yolunuzu düşürün derim :)

İyi yolculuklar :)

Mutfağın Şahı Muhammara


Muhammarayı bilen bilir...Vazgeçilmezdir bazıları için. Damağınızda hafiften acı bir tat bırakır. Salçalı ekmek severlerin kesinlikle bir numarası olmaya adaydır. Akşam yemeğe misafiriniz geldiğinde en çok ilgiyi o görür, içki içiyorsanız masanızın en güzel mezesidir, kahvaltılarınızda zeytin-peynirden sonra olmazsa olmazınızdır, mideniz kazındığında ekmeğin en yakın arkadaşı, en hızlı atıştırmalıktır; kısacası ona alıştınız mı hayatınızın anlamıdır :)

Bu akşam da her akşam olduğu gibi yemeğimizi yiyip sofrayı toplamaya başladığımızda teyzemin o eşsiz lezzet için malzeme hazırladığını gördüm. Ve o an dedim ki bunu herkesle paylaşmalıyım :) Malzemelerin ölçülerini zamanla damak tadınıza göre azaltabilir veya çoğaltabilirsiniz tabiiki de :)

Malzemeler
4 tane kırmızı biber
1 tatlı kaşığı tuz
3 tane peksimet
2 tatlı kaşığı nane
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı kimyon
2 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 tatlı kaşığı kekik
2 yemek kaşığı zeytinyağı
1 avuç dövülmüş ceviz
1,5 yemek kaşığı biber salçası
1 diş sarımsak

Öncelikle, ceviz, nane ve diğer baharatları robota koyup bir güzel çekiyorsunuz. Bu karışımı bir kaseye aldıktan sonra biberleri çekirdeklerinden ayıklayıp doğruyor ve robota atıyorsunuz. Biberleri 1 yemek kaşığı zeytinyağı ile beraber robotta çekiyorsunuz. Ortaya çıkan karışımı, daha önceden hazırladığınız ve başka bir kaseye aldığınız karışımla birbirine karıştırıyorsunuz. Karışıma 1 diş sarımsak da rendeleyip biber salçasını da koyuyorsunuz ve güzelce hepsini 1 yemek kaşığı zeytinyağı ile beraber karıştırıyorsunuz.

Ve işte bu kadar kolay bir şekilde, bu muhteşem lezzet huzurlarınızda sizi bekler :)

Afiyet olsun....

6 Şubat 2013

Mutfakta Neler Oluyor



Benim ilgi alanım daha ziyade mutfağın ocak üzerindeki işlemleri ile ilgili olsa da; sevgili teyzemin ev yapımı tarhana, reçel veya turşu hazırlama konusundaki merakı ve becerisine diyecek lafım olamaz :) Özellikle Zeyno hayatımıza girdi gireli o muhteşem ev tarhanasının kokusunu doya doya içimize çeker olduk. Hele bir de benim asla hayır diyemediğim meyvelerden biri olan ayvadan yapılma ev reçeli vardır ki; tadını size tarif etmem mümkün değil. Özellikle ayvaya olan düşkünlüğümden midir bilmem ama, zaman zaman girip girip çıktığım rejim seanslarında bile, soframdan eksik etmediğim tek reçeldir ayva reçeli.

İşte tam da yatmadan evvel, ev ahalisinden gizli saklı kaşıkladığım ayva reçelimin tadına doyamazken yazdığım bu satırlarda sevgili teyzeme de teşekkürü bir borç bilirim :)

Tarif mi? Tarif çok yakında..... :)

Hadi herkese iyi geceler :)